Din aleminin sanal buluşma platformu!
Yeni Sayfa 1

Favorilerime Ekle   Anasayfam Yap

Genel Sunumlar İlköğretim Sunumları İlköğretim ve Lise Sınıfları Ortak Sunumlar Lise Sunumları  
Yeni Sayfa 1
Ayşe Ünal AYDIN: GÜLÜMSEYİN

Mü’minler, Hak Teâlâ’nın kalplerini birbirine ısındırdığı ve rahmetiyle kardeş yaptığı bir topluluktur. Onlar arasında manevi bir neseb bulunduğuna işaret etmek üzere, Efendimiz(S.A.V.):
“Ben sizin babanız makamındayım” buyurmuştur. Kur’an-ı Kerim Peygamber Efendimiz’in muhterem eşlerini; “Mü’minlerin anneleri“ olarak isimlendirmiş, yine Hucurat suresindeki ilahi beyanla; “Bütün mü’minler kardeş ilan edilmiştir.”

Buna göre tüm inananlar gerçekte büyük bir ailedir. İslam dini, bu ailenin tüm fertlerinin birbirlerine kardeşçe davranmalarını ve böylelikle onlar arasında derin bir sevginin tesis etmesini istemiş, bunu kâmil bir imanın şartı saymıştır. Bu nedenle mü’minler arasında din kardeşliğinin gereği olarak yardımlaşma, şefkat, merhamet ve dostluğun yaygınlaşması her zaman teşvik edilmiş, bunları sağlayacak hoşgörü, güler yüz, güzel söz, selamlaşma gibi davranışlar içtimai ibadet kabul edilmiştir.

Selamlaşma, insanların bir araya gelip tanışmalarında başlangıç noktasını teşkil ettiği için önemli olmuş, ancak onlara duyduğumuz saygı ve sevginin yüzümüzdeki ifadesi olan gülümseme, muhatabımıza verdiğimiz ilk mesaj olması açısından, selamdan da öncelikli duruma gelmiştir. Bu nedenle Sevgili Efendimiz, din kardeşinin yüzüne gülümsemeyi iyilik olarak değerlendirmiş, bir başka hadis-i şeriflerinde ise; “Tebessüm sadakadır” buyurmuştur. Zira tıpkı güzel söz gibi, güler yüz de karşımızdaki kimseyi sevindirir ve onun içini rahatlatır.

Bir mü’mini sevindirmek, onun gönlüne sürur vermek ise, farzları ifadan sonra yapılabilecek en güzel ibadettir.


Sevgili Efendimiz ümmetine bu konuda da güzel örnek olmuş, mübarek yüzlerinden tebessümü hiç eksik etmemişlerdir.

Hadis kaynaklarının bildirdiğine göre, Efendimiz en sıkıntılı anlarında bile tebessümden vazgeçmemişler, beraber olduğu kimselerin gönlünü daraltacak, içini karartacak bir görünüm sergilememişlerdir.

Hâlbuki hepimizin bildiği gibi, O’nun hayatı başından sonuna kadar hep ıstırap ve zorluklar içinde geçmiş, kendisi de bu durumu; “Allah yolunda hiç kimsenin görmediği eziyetlere maruz kaldım” sözleriyle ifade etmişlerdir.

Ancak Sevgili Efendimiz, Allah’a duyduğu sonsuz saygı ve muhabbetin tezahürü olarak, bütün yaşadıklarını büyük bir rıza hali ile karşılamış, O’nu hiç kimse, hiç bir zaman asık bir yüzle görmemiştir.

Şunu kabul etmek gerekir ki; güler yüzlü olmak kişinin her zaman, mutlaka sevinçli olduğu anlamına gelmez. Elbette her insanın kendine göre sorunu, sıkıntısı, derdi, tasası vardır ve peygamberle de bunun dışında tutulmuş değildir. Dahası en büyük bela ve musibetlere uğrayanlarda zaten peygamberlerdir.

Efendimiz her şeyden önce ümmetine olan sevgi ve düşkünlüğü sebebiyle endişelenir, onların üzüntülerini paylaşarak hüzünlenir, geceler boyu ümmetinin bağışlanması için gözyaşları içinde Rabbine niyaz ederdi.

Gönlü, ümmeti adına duyduğu acı ve endişelerle mustarip iken bile, yine de tebessüm eder, iç âlemindeki keder ve üzüntünün gül yüzüne yansımasına izin vermezdi.

Şimdi bir de günümüz insanını düşünün. Mazeretimiz hazırdır: ‘Geçim sıkıntısı, gelecek kaygısı, çocukların eğitimi, trafik yoğunluğu, güvenlik sorunu, hoşgörü eksikliği…’ derken farkında bile olmadan asabi, gergin bir simaya sahip oluyoruz.

Bir yanda yaşam koşullarının güçlüğü, diğer yanda zor zamanda Müslüman’ca yaşama gayreti bizleri pek tabii olarak yormaktadır. Ama bu haklı gerekçelerimiz bile, surat asarak hayatı daha da çekilmez hale getirmenin bahanesi olmamalıdır.

Düşünmeliyiz ki; O Yüce Nebinin hayat mücadelesi bizimkinden daha kolay değildi:
-Putperest bir kavmi tek ALLAH inancına davet ederken canına kastedilen, yurdundan, yuvasından çıkarılan bir peygamber olarak,
-Açlığı dayanılmayacak ölçülere vardığında, karnına taş bağlayarak tahammül etmeye çalışan bir kul olarak,
-Allah’ın emri ile yaptığı evliliklerinde, eşlerinin her türlü huzursuzluklarına, onları hiç bir şekilde incitmeden katlanmaya çalışan bir eş olarak,
-Altı evladını kendi elleriyle toprağa veren bir baba olarak…

Hiç şüphesiz, O’nun hayatı bizim yaşadıklarımızdan çok daha zordu.

Üstelik O’nun ahirete dair bildikleri, keder ve endişesini daha da artıyordu. “Siz benim bildiklerimi bilseydiniz az güler, çok ağlardınız” buyurmuş, kendisi gerçekten çok ağlamıştır. Gelmiş geçmiş bütün günahları Rabbimiz tarafından bağışlanmış olduğu halde, hep tevbe hali içinde yaşamış, belki de hiç olmayan günahları için, kumları ıslatacak kadar gözyaşı dökmüştür.

Buna rağmen O, tüm hüznünü ve kederini kalbinde gizlemiş, Mübarek gül yüzü hep tatlı bir gülümseme ile aydınlanmıştır.

Ahmed er Rıfai Hazretleri, ‘Marifet Yolu’ adlı eserinde, ‘Her mü’minin kalbinde onun için ağlayan bir ağıtçı vardır’ der. Nasıl olmasın ki? İnanan insan için ölümle başlayan ve çeşitli aşamalardan sonra kişiyi, ya cennete ve Rabbine kavuşturacak, ya da cehenneme götürecek zorlu bir süreç vardır. Tabii ki, aklı başında her insan bu çetin yolculuğun kaygısını taşıdığı için, mü’minin gönül dokusunda daima endişe ve hüzün olacaktır. Ancak inanan insan, bu korku-ümit dengesini doğru kuracak, gönüller gamlı olsa bile, yüzler içten bir tebessümle ışıldayacaktır. Zira Hz. Ali’nin buyurduğu gibi; ‘Mü’minin hüznü kalbinde, tebessümü yüzündedir.’

“Tebessüm”, hafif bir sesle en fazla dişlerin görülebileceği şekilde gülmek demektir ve Efendimizin gülmesi de tebessümden öte değildir. O, hiçbir zaman sesli olarak gülmemiş, yerli yersiz her şeye gülmeyi de uygun bulmamıştır. Onun, zaman zaman içten içe güldüğü olaylar da vardır ki, sahabeler onun böyle zamanlardaki gülüş tarzını ‘Azı dişleri görünecek şekilde güldüler’ şeklinde ifade etmişlerdir.

Allah Rasulü (S.A.V.), acaba nelere gülerdi?

Merak edenler için onlardan birini kısaca aktaralım.

Efendimiz, Kadınların isteği üzerine haftanın bir gününü anlara ayırmış, böylelikle onların sorularını cevaplandırıp, sorunlarını çözmelerine yardımcı olmayı düşünmüştü. Bir gün yine onlarla toplantı halindeydi. Kadınların söz almadan hep bir ağızdan konuşmaları gürültüye sebebiyet vermiş, sesleri neredeyse Efendimizin sesini bastırır hale gelmişti.

İşte tam o sırada odanın kapısını çalan Hz. Ömer içeri girmek için izin ister. Kadınlar Hz.Ömer’in sesini duyar duymaz büyük bir telaşla kendilerine çeki düzen verir, sanki esas duruşa geçmiş gibi hal alırlar. Kadınların bu hali Efendimizin çok hoşuna gider ve için için gülmeye başlar. Hz. Ömer Efendimize niçin güldüklerini sorunca, Sevgili Efendimiz olup biteni kısaca anlatır. Hz. Ömer mahcup bir edayla Efendimize:

“Oysa siz, onların saygısına çok daha layıksınız” dedikten sonra bu defa da kadınlara dönerek onlara çıkışır:

“Siz Allah Rasulü’nden sakınmıyorsunuz da, benden mi çekiniyorsunuz?”

Kadınlar, Sevgili Efendimiz’in yanlarında olmasının verdiği rahatlıkla, Hz.Ömer’e tavır koyarak cevap verme cesareti gösterirler:

“Ey Ömer! Sen çok sert tabiatlısın. Hiç müsamahalı da değilsin. Ama Allah Rasulü senin gibi değil.”

Kadınların bu sözü üzerine araya giren Efendimiz; “Doğru Ey Ömer! Şeytan geniş bir yolda seninle karşılaşırsa vallahi yolunu değiştirir” buyurarak tatlı bir üslupla konuyu kapatır.


Her türlü aşırılığa karşı olan dinimiz, gülme olarak adlandırılan bu duygu gösterisine de bir ölçü getirmiş, insanları çok fazla, kendinden geçercesine, taşkınca gülmekten men etmiştir. Zira dünyevi sevinçlerle haddinden fazla gülüp neşelenmek, ölümü ve ötesini unutturacak, kalplerin hassasiyetini gidererek kararmasına neden olacaktır. Aynı şekilde dinimiz, kişiyi toplumda itici hale getirecek olan somurtkan simadan da sakındırmış, bu ikisinin arasında tebessümü, insanı çekici kılan ilk unsur olarak tavsiye etmiştir

Uzun zaman önce, öğretmenlikte henüz yeni sayılabileceğim yıllardaydı. Öğrencilerimden biri, bir öğretmen arkadaşımın teşvikiyle Kur’an Kursuna başlamış, eğitim durumundan dolayı da benim sınıfıma verilmişti. Ama benim bu durumdan haberim yoktu. Sonraki günlerde arkadaşıma kursla ilgili düşüncelerini ifade ederken şöyle söylemişti:
“Kursta her şey çok güzel. Kur’an-ı Kerim dersini de çok seviyorum. Ama hocama ne sizi tanıdığımı, ne de selamınızı söylemedim. Zira her zaman çok ciddi görünüyor.”

Öğretmenlikte ciddiyetin önemini biliyordum. Ama bilmediğim, ya da o günlerde bilemediğim, tebessümün bunu asla zedelemeyecek olmasıydı. Belki de, her dönemde en kalabalık sınıf olma özelliğini koruyan, lise mezunları sınıfında, dersimi yetiştirme telaşı içinde bunun farkına bile varmamıştım

Sebep ne olursa olsun, dış görünüşümle ona ulaştırdığım ilk mesaj, benden fazlasıyla çekinmesine neden olmuş, ders dışında benimle konuşmaya cesaret edememişti. Öğrencim gıda mühendisiydi ve böyle bir değerlendirmeyi objektif olarak yapabilecek yaşta ve yeterlilikte biriydi.

Bir eğitimci olarak, kendime Efendimizi örnek aldığımı düşünürken ne yazık ki; O’nun çok önemli bir sünnetini ihmal etmiştim. Hâlbuki Sevgili Efendimiz, Peygamberliğe mahsus ciddiyet ve vakarını hiçbir zaman ashabıyla kendisi arasında duvar yapmamıştı. Üzülmüştüm.

O günden itibaren, Önce Sevgili Peygamberimizden, sonra da öğretmenini irşad eden öğrencimden bir hatıra olarak, elimden geldiğince güler yüz göstermeye gayret ettim.

Efendimiz (S.A.V) bir gün, henüz çocuk yaşta bulunan yardımcısı Enes’i, hiç kimseye karşı kin tutmaması konusunda uyarırken, sünnetlerini ihya etmenin önemini de açıklamış ve şöyle buyurmuştur:
“Yavrucuğum! Sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar gönlünde hiç kimseye karşı kin beslemeden durabiliyorsan bunu yapmaya çalış.
İşte bu benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimi canlı tutarsa beni seviyor demektir. Kim beni severse cennette benimle beraber olur”


“Tebessüm”, sadece karşımızdaki kişinin gönlünü ferahlandırdığı için önem kazanmış bir davranış değildir. O aynı zamanda sahibinin, halinden hoşnut, kendisiyle ve Rabbiyle barışık olduğunu göstermesi açısından da önemlidir. İşte bu yüzden Sevgili Peygamberimiz Rabbine olan inanç, güven ve teslimiyetin huzuru içinde, daima tebessüm etmiş, mübarek yüzü, gülleri hiç solmayan bir gülistanı anımsatacak kadar gülümsemiştir

İşte bu O’nun sünnetidir...
O halde lütfen,
O’nun bu sünnetini hayata geçirmek için gülümseyin.
Güle gülümseyin.
Gülün hakkı için ümmetine gülümseyin.


Ankara’dan herkese selam, sevgi ve saygılar...
Ayşe Ünal Aydın
 
16.06.2013

Bu haber toplam 3760 defa okundu

Haber Hakkındaki Yorumlar (1)

Tümü

Ayfer Hüner Gülümsemek sadece yüz ifadesini değiştirmez beynin fizik ve duygusal acısını azaltan[endorfinler]üretmesine neden olurmuş.Bir arkadaşım bana neden gülümsemeyip hayat kaliteni düşürüyorsun demişti çok şaşırmıştım.çok gülümsemeyi beceremeyen biri olarak malesef bu uyarıyı sık sık alıyorum.inşallah rabbim hepimize efendimiz gibi gülümsemeyi nasip eylesin.[AMİN]günümüzde hepimizin en çok ihtiyaç duyduğu şeydir belkide etrafımızda güler yüzlü insanları görmek. yazınız her zamanki gibi çok güzel istanbuldan selamlar benim güler yüzlü hocam. 18.06.2013 

Yorum yazabilmek için sistem girişi yapmanız gerekir.

       Benzer Haberler

Ayşe Ünal AYDIN: RAMAZAN AYI VE TERAVİH NAMAZI

Ayşe Ünal AYDIN: GÜLÜMSEYİN

Alim BAYHAN: DÜNDEN BU GÜNE DİN EĞİTİMİ VE İMAM-HATİP OKULLA

Ayşe Ünal AYDIN: YENİ NESİL TESETTÜR

Ayşe Ünal AYDIN:
"BİR AŞK HİKAY

Ayşe Ünal AYDIN:ZAMANIN ÖNEMİ VE YI

BAŞYAZI:"HİCRET" Ayşe Ünal

ANA-BABAYA İTAAT Mİ? İHSAN MI? Ayşe Ünal AYDIN

DENİZLİ’DEKİ BİR ETKİNLİĞİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ Ayşe ÜNAL AYD

ÇOCUK EĞİTİMİNDE ŞEFKAT VE SORUMLULUK DENGESİ Alim BA

KUR'ÂN TİLAVETİNDE KEMİYET Mİ? KEYFİYE

Konuk Yazar Rasül ÇÖVÜT: YENİ EĞİTİM SİSTEMİNDE İMAMHATİP OR

"DENİZLİ '4+4+4'E HAZIR" TOPLAN

NASIL BİR UMRE?... Ayşe Ünal AY

GÜLLERİN EFENDİSİ A. Ünal AYDIN

"GÜLLERİN EFENDİSİ":EFENDİMİZİN HAYATI SETİ TAMAMLAND

DENİZLİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ AÇILDI

Konuk Yazar Dr.Müh.Haluk Günerman: "JAPONLAR HAKKINDA İKİ TE

SUEDA NUR TEKİN'DEN BİR HİKAYE: "ZEYNEP ile MERYEM

Başyazı: YILBAŞINDA NOEL BABA BEKLEYEN ÇOCUKLARIMIZ

Konuk Yazar: A. Cüneyt TEKİN: ŞEB-İ ARUS KAVUŞMA GECESİ

ÖMÜRLERİ RAMAZAN OLANLARIN AHİRETTEKİ BAYRAMLARI MÜBAREK

HATA VE SEVABIMIZLA

AHMET ŞİŞMAN HAKK'A YÜRÜDÜ.

Başyazı: "İSTANBUL’UN FETHİNDEN GÖNÜLLER FETHİNE"

"Din Eğitiminde Müslüman, Öz Vatanında Parya! ÖYLE Mİ?!!

Başyazı: "İSLAM’DA ÇALIŞMANIN EHEMMİYETİ"

Başyazı: “KUTLU DOĞUM HAFTASI”: HZ. PEYGAMBER SEVGİS

Başyazı: BİLGİSAYAR EĞİTİM İÇİN BİR FIRSAT MI? YOKSA TEHL

Başyazı: ÇOCUKLAR İÇİN DİN EĞİTİMİNİN LÜZUMU

 

 

Yeni Sayfa 1

   
   
E-Posta:
Şifre:
Beni Hatırla

Kaydol

Şifrem?

 

   Site İstatistikleri

   
  Bugünkü sayaç: 58
  Toplam sayaç: 1.197.260
  Toplam Doküman: 1062
  Üye Sayısı: 10104
   



Yeni Sayfa 1

duaistiyoruz@dinalemi.net

Tasarım-Hosting: Spark Bilişim