Din aleminin sanal buluşma platformu!
Yeni Sayfa 1

Favorilerime Ekle   Anasayfam Yap

Genel Sunumlar İlköğretim Sunumları İlköğretim ve Lise Sınıfları Ortak Sunumlar Lise Sunumları  
Yeni Sayfa 1
Ayşe Ünal AYDIN: YENİ NESİL TESETTÜR

Hak Teâlâ insanlığın atası olan Hazreti Âdem’i mahlukatın en şereflisi olarak cennette yaratmıştır. Ancak; Onun ve neslinin cennette kalmasının sadece ilahi bir lütuf olarak değil, liyakatle gerçekleşmesini dilemiş, bu nedenle Hazreti Âdem “yasak meyve” zellesiyle cennetten çıkartılıp yeryüzüne gönderilmiştir. Onun ve neslinin tekrar cennete dönüşü, yaratıcısına saygı ve itaate bağlanınca, bu sınavda bir takım güçlükleri aşması zorunlu olmuş, insanoğlu imtihan alanı olan bu dünyada, yaldızlı cazibesiyle yine bizatihi imtihan sebebi olan dünya, nefis, şeytan üçgeninde, pek çok kereler nice olaylarla sınanmıştır.

“İnsanlar imtihandan geçirilmeden sadece iman ettik demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?” (Ankebut suresi 2,3)

“And olsun ki; mallarınız ve canlarınızla imtihan edileceksiniz,...” (Âli İmran suresi 186 )

İnsanoğlunun bu âlemdeki imtihanlarının en büyüğü çoğu zaman diğer cinse karşı olmuştur. Zira insan, kadın ve erkek olmak üzere iki cins olmak üzere yaratılmış ve bu iki cins birbirine ilgili ve istekli kılınmıştır. İslam dini, insan fıtratında var olan bu eğilimi yok saymadığı gibi, yok etmeye de çalışmamış, onların birbirine karşı olan ilgilerini, neslin devamını sağlayacak şekilde, Allah adına bir akit olan nikâhla meşru bir zemine oturtmuştur.

Bunun dışında iki cinsin beraberliğini asla onaylamamış, böyle bir yakınlaşmaya fırsat vermemek için örtünmeyi emrederek, onları, birbirlerini cinsellikleriyle etkilemeye çalışmaktan sakındırmıştır.

Bu açıdan bakıldığında tesettür, giyim ve kuşamdan da önce, insanın en önemli fıtri yönelişlerden olan cinselliğin, fütursuzca sergilenerek ön plana çıkarılmasını engelleyen bir mahremiyet çerçevesidir.

Kelime olarak örtmek, gizlemek gibi anlamları olan tesettür sözcüğü, bir fıkıh terimi olarak; kadın ve erkeğin şer’an örtülmesi gereken yerlerini örtmesi demektir. Tesettür; her iki cins için de emredilmiş, ancak; cinslerin farklılıkları onlardaki tesettürün şeklini de farklı kılmıştır. Erkeklere nazaran çok daha cazibeli yaratılmış olan kadından daha kapsamlı bir şekilde örtünmesi istenmiş, böylelikle onun sadece bedenini değil, aynı zamanda kadınlığını ve çekiciliğini de gizlemesi hedeflenmiştir.

Kur’ân-ı Kerim'de kadınlara örtüyü emreden ayetin hemen öncesinde, her iki cinsin ayrı ayrı, gözlerini harama bakmaktan korumaları hususunda ihtar edilmiş olması oldukça manidardır.

“Mümin erkeklere söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar.” (Nur suresi, 30)
“Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini muhafaza etsinler.” (Nur suresi , 31)

Görüldüğü gibi ayetlerde önce gözü saklamak emredilmiş, harama bakmanın ne denli tehlikeli bir iş olduğuna dikkat çekmek için harama bakma yasağı ile iffeti koruma emri arka arkaya zikredilmiştir.

İslam dininde kötülüğe giden yolları en baştan kapatmak önemli bir ilkedir.

“Harama bakış, şeytanın oklarından zehirli bir ok” olarak nitelendirilmiş, gönlün dışarıya açılan penceresi durumunda olan göz, harama bakmaktan men edilmiştir. Zira, Efendimizin bir diğer hadis-i şerifinde ‘göz zinası’ olarak ifade edilmiş olan haram bakış; ardından birtakım çirkin fiillere davetiye çıkaracak, bu ise fuhşiyatın artmasına, nesebin bozulmasına yol açacak, ailenin ve toplumun düzeni ciddi olarak sarsılacaktır.

Bu nedenle dinimiz ve daha önce gelen tüm semavi dinler, müminlere bir şekilde örtünmelerini emretmiştir. Özellikle kadınların yaratılıştan getirdikleri fiziksel güzellikleri ile dikkat çekmeleri istenmemiş, onların dışarıya çıkarken üzerlerine ayrıca bir dış kıyafeti almaları tavsiye edilmiştir. Böyle bir giyim şekli onların özgür ve iffetli olduğunun bilinmesi ve incitilmemesi için bir tedbir olarak Cenab-ı Hak tarafından takdir edilmiştir.

Farklılıklar olmakla birlikte ülkemizde dış giyim olarak daha ziyade pardösü ve başörtü benimsenmiş, yıllar yılı bu şekilde devam etmiştir.

Ancak son zamanlarda yaşanan kültürel erozyonla birlikte dini değerlerimizde de aşınma olmuş, ne yazık ki bu tesettürümüze de yansımıştır.

Önceleri dış giyim olarak uzun pardösüler vardı. Sonra özellikle öğrenci olan genç kızların ulaşım araçlarına binip inerken güçlük yaşadıkları gerekçesiyle, pardösülerin boyu kısaldı ve bu kısa pardösüler altına pantolon giyilerek kullanılmaya başlandı. Başlangıçta diz kapağı hizasında olan bu pardösülerin boyları, sonraları diz hizasından çok daha yukarı çekilerek ceket tunik arası kıyafetler pantolonla birlikte tesettür için yeterli olmaya başladı. Tabii bu arada kumaş pantolona göre çok daha dar olan kot pantolona geçildi. Uzun veya kısa tüm pardösülerde ciddi anlamda bir daralma görüldü ve pardösü tıpkı bir elbise gibi vücudu saran bir kıyafet oldu. Oldukça canlı renklerde hazırlanan bu kıyafetler düğme, kemer gibi aksesuarlarla mübalağalı bir şekilde süslenince, bir dış giyimle örtüşmeyecek kadar albenili hale getirilmiş oldu.

Pardösü, pardösü olmaktan çıkınca, bir kısım gençlerde onu tamamen üzerlerinden çıkardılar ve başları örtülü olduğu halde ‘badi‘ denilen streç üst kıyafetlerle dışarı çıkmakta sakınca görmediler. Bu arada başörtü, türban adını aldıktan sonra, neredeyse asıl fonksiyonunu yitirir hale geldi. Geçmiş yıllarda sadece özel günlerde yaldızlı eşarplara rağbet edilirken; şimdi rengârenk, canlı renk ve desenlerde başörtüler günlük hayatta kullanılır oldu.

Başörtünün içine bone ya da tülbent örtülerek onun kaymasını önlemek elbette gerekliydi ama ikinci bir bez daha bağlamak suretiyle saçın topuzunu büyüterek oluşturulan şekil, Allah Rasulü(S.A.V)‘in yasaklamış olduğu bir tarzdı. Sevgili Efendimiz geleceğe yönelik olarak verdiği bir haberde; Giyinmiş oldukları halde çıplak görünen, başları deve hörgücüne benzeyen kadınlardan söz etmiş, bu kadınların cennete giremeyecekleri gibi onun kokusunu bile alamayacaklarını bildirmişti.

Hadis-i Şerif'te zikredilen giyinik çıplaklar ifadesi, İslam bilginleri tarafından kısmen giyinmiş, kısmen açık olan, dar kıyafetlerle güzelliğini göstermeye çalışan kadınlar olarak açıklanmıştır. Yine bazı hadis yorumcuları ise, bu ifadeyi giyinmiş ama giysileri çok ince olduğundan vücut ölçüleri belli olan kadınlar olarak izah etmişlerdir.

Sevgili Efendimiz huzuruna ince bir elbise ile gelen baldızı Hz.Esma‘dan yüz çevirmiş, ona: “Ergenlik çağına ulaşan bir kadının yüz ve ellerinden başka her yerinin örtülmesi gerektiğini” bildirmiştir.

Kadının tesettürü, onu, haram bakışlardan ve her türlü gayri meşru saldırılardan korumak, kulluğun gerektirdiği vakar ve şerefi muhafaza etmek içindir. Ne var ki; günümüzde tesettür bu anlamda önemini yitirmiş gibidir. Tesettürlülerin sayısı her geçen gün artarken, tesettürün amacında ciddi kaymalar olmuştur. Cinsi cazibesini gizleyerek ağyarın dikkatini çekmemek için örtülmesi gereken kadın, maalesef tesettürüyle dikkat çeker hale gelmiştir. Diğer taraftan tesettür sadece başı örtmek gibi algılanmış, kıyafetle birlikte onun tüm tavır ve davranışlarının da tesettür gerektirdiği göz ardı edilmiştir.

Oysa Ahzab Suresi’nde, Peygamber Efendimizin muhterem eşlerine hitap edilerek onların şahsında tüm mü’min kadınlar ikaz edilmiş; onların cahiliye dönemi kadınları gibi açılıp saçılıp teberrüc etmeleri yasaklanmıştır. Müfessirlere göre, ince ve dar kıyafetlerle vücut hatlarını belli etmek, göz alıcı renklerle dikkat çekmek¸ yabancı erkeklerin huzuruna makyajlı çıkmak ve onlarla edalı konuşmak, başkalarının hissedeceği kadar koku sürünmek gibi davranışlar mümin kadınlara yasaklanmış teberrüc hareketleridir.

Dolayısıyla bu tür davranışlarla kendini göstermeye veya güzelliğini sergilemeye çalışan bir kadında gerçek anlamda bir tesettürden söz edemeyiz. Çünkü:

Tesettür sadece zahiri bir elbiseden ibaret değildir. Bununla birlikte kalpte Allah korkusunun bulunması gerekir. Kur’ân-ı Kerim bunu “Takva Elbisesi” olarak isimlendirmiş, onun, örtünecek ve süslenecek giysilerden daha hayırlı olduğunu ifade etmiştir. Mü’mini günah işlemekten alıkoyacak, onun onurunu, inancını, iffetini ve kişiliğini koruyacak olan asıl giysi; işte bu elbisedir. Kalpler takva libasından yoksunsa, kişi ne kadar örtünse de o tesettür eksiktir. Ahlâki değerleri hiçe sayarak umuma açık yerlerde sigara tüttürmekten çekinmeyen, eğlence programlarına katılarak şarkı söyleyip dans eden kadın, başını örtmüş olsa bile gerçekte tesettürlü sayılamaz.

Geçmiş yıllarda tanıdığım biri “Bir gün ben de örtüneceğim, ama benim tesettürüm sizinkinden farklı, modern olacak” demişti. Aslında düşündüğü dış giyimsiz bir örtünmeydi. O, alışılmışın dışında, o günler için oldukça yeni sayılabilecek modern tarzda örtünürse, örtüye ve örtülülere şaşı bakmayı âdet edinmiş bir kısım çevrelere daha sevimli görüneceğini sanıyor, belki biraz da, kamusal alana uyum sağlayacak çağdaş bir görüntü içinde olmayı istiyordu.

Ne yazık ki; o hala örtünemedi...

Ama onunla benzer düşüncelere sahip olarak, sadece başörtüsü kullanmakla, örtündüğünü zannedenler; ne Rabbin razı olacağı bir tesettüre girdiler, ne de bu halleriyle malum kesime daha şirin görünebildiler. Allah’tan başkasının beğenisine sundukları giyim şekilleri ile İsa’ya da, Musa’ya da yaranamadan toplumda örtülü çıplaklar olarak kaldılar.

Bir toplantıda söz günümüz tesettürüne gelince, dinleyici hanımlardan biri; “Böyle örtüneceklerse hiç örtünmesinler daha iyi” demiş, bu sözleriyle takdir toplamıştı.

Öylemiydi gerçekten?...

Tesettür adına sadece başlarında örtü bulunan, onu da abartılı bir makyajın üzerine bağlamış olan bu kimseler başörtülerini çıkarsalar daha mı iyi olacaktı?

Hayır, bu düşünceye katılmıyorum...

Hem giyim ve kuşamları, hem hal ve hareketleri olması gerekenden çok uzak, üstelik yanlış bile olsa, yine de niyetlerinin ne olduğunu kesin olarak bilemeyiz. Bugün için başörtüsüyle ilgi odağı olmak hoşlarına gidiyor olsa bile ki; öyle görünüyor, örtünmekte çıkış noktalarının bu olmadığını, onların tesettür konusunu gereği gibi bilmediklerini düşünüyorum.

Başlarını örtmeye karar vermekle doğru bir adım atmışlardır. Bunu görmezden gelmek yerine, hatalı yanlarının düzeltilmesine ve eksiklerinin giderilmesine çalışmak daha isabetli bir tutum olur.

Tesettür konusu uzun yıllar ülkemiz gündemini meşgul etmiş, ancak; başörtüsüne özgürlük tartışılırken örtünmenin keyfiyeti üzerinde yeterince durulmamıştır. Bu yüzden bugün yapılması gereken; gerek yazılı basınla, gerek radyo ve televizyon programlarıyla, konunun sistemli bir şekilde işlenmesi, tesettürün ne olduğu, ya da ne olmadığının tüm boyutlarıyla anlatılmasıdır.

Tesettür, her şeyden önce ilk insanla birlikte var olagelen bir ibadettir. Bu nedenle tıpkı diğer ibadetlerde olduğu gibi, onunda bir takım kuralları vardır. Allah rızası için örtünmeye niyet etmiş bir İslam kadınının örtüsü, yüz ve eller dışında bütün bedenini örtmeli, vücudu belirgin hale getirmeyecek kadar bol, teni göstermeyecek kadar kalın olmalıdır. Yine başka inançları sembolize etmemeli ve erkeklerin kıyafetine de benzememelidir.

Tesettür, aynı zamanda dini bir simgedir. Örtünen bir kadın giyimiyle dolaylı olarak, Allah’ın otoritesini kabul ettiğini, O’nun emir ve yasaklarını önemsediğini göstermiş olur.

O, mahrem yerlerini örterek zahirini, her an Allah’ın gözetimi altında olduğu bilincini canlı tutarak iç âlemini koruyacak ve hiç şüphesiz böyle bir tesettür, görenlerin gözlerine zulmetmeyeceği gibi, gönüllerini de bulandırmayacaktır.

Böylelikle kadın, takva ile bütünleşen örtüsüyle hem kendisini muhafaza edecek, hem de yaşadığı Müslüman toplumun iffetini yüceltmiş olacaktır. Bu yönüyle tesettür, her ne kadar kişisel bir tercih gibi gösterilmeye çalışılsa da gerçekte toplumsal bir olaydır.

Sevgili Efendimiz bir duasında; “Allah’tan nefsine takva nasip etmesini ve onu her türlü günahtan temizlemesi”ni dilemiştir.

Zira nefse söz geçirecek, onu iyiliğe ve hayra yöneltecek olan ancak Allâhü Teâlâ’dır ve bugün bizlerin böyle bir duaya her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır.

Yüce Mevla hepimize dışımızdan önce içimizi örtecek, gözümüzden önce gönlümüzü koruyacak ve her halükarda niyetimizi halis kılacak ölçüde takva ihsan eylesin.(Âmin)

Ankara’dan herkese selam, sevgi, saygılar...

Ayşe Ünal Aydın
 
17.03.2013

Bu haber toplam 3391 defa okundu

Haber Hakkındaki Yorumlar (1)

Tümü

Özden Pektekin Gençlerimize tesettürün tavır ve davranışlarıyla da olması gerektiğini hep ikaz etmemize rağmen maalesef yerine getirmekten acizler. Takvalı günlerin bir gün geleceğinden ümitliyim.Ağzınıza sağlık. Sevgi&Saygılar 25.05.2013 

Yorum yazabilmek için sistem girişi yapmanız gerekir.

       Benzer Haberler

Ayşe Ünal AYDIN: RAMAZAN AYI VE TERAVİH NAMAZI

Ayşe Ünal AYDIN: GÜLÜMSEYİN

Alim BAYHAN: DÜNDEN BU GÜNE DİN EĞİTİMİ VE İMAM-HATİP OKULLA

Ayşe Ünal AYDIN: YENİ NESİL TESETTÜR

Ayşe Ünal AYDIN:
"BİR AŞK HİKAY

Ayşe Ünal AYDIN:ZAMANIN ÖNEMİ VE YI

BAŞYAZI:"HİCRET" Ayşe Ünal

ANA-BABAYA İTAAT Mİ? İHSAN MI? Ayşe Ünal AYDIN

DENİZLİ’DEKİ BİR ETKİNLİĞİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ Ayşe ÜNAL AYD

ÇOCUK EĞİTİMİNDE ŞEFKAT VE SORUMLULUK DENGESİ Alim BA

KUR'ÂN TİLAVETİNDE KEMİYET Mİ? KEYFİYE

Konuk Yazar Rasül ÇÖVÜT: YENİ EĞİTİM SİSTEMİNDE İMAMHATİP OR

"DENİZLİ '4+4+4'E HAZIR" TOPLAN

NASIL BİR UMRE?... Ayşe Ünal AY

GÜLLERİN EFENDİSİ A. Ünal AYDIN

"GÜLLERİN EFENDİSİ":EFENDİMİZİN HAYATI SETİ TAMAMLAND

DENİZLİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ AÇILDI

Konuk Yazar Dr.Müh.Haluk Günerman: "JAPONLAR HAKKINDA İKİ TE

SUEDA NUR TEKİN'DEN BİR HİKAYE: "ZEYNEP ile MERYEM

Başyazı: YILBAŞINDA NOEL BABA BEKLEYEN ÇOCUKLARIMIZ

Konuk Yazar: A. Cüneyt TEKİN: ŞEB-İ ARUS KAVUŞMA GECESİ

ÖMÜRLERİ RAMAZAN OLANLARIN AHİRETTEKİ BAYRAMLARI MÜBAREK

HATA VE SEVABIMIZLA

AHMET ŞİŞMAN HAKK'A YÜRÜDÜ.

Başyazı: "İSTANBUL’UN FETHİNDEN GÖNÜLLER FETHİNE"

"Din Eğitiminde Müslüman, Öz Vatanında Parya! ÖYLE Mİ?!!

Başyazı: "İSLAM’DA ÇALIŞMANIN EHEMMİYETİ"

Başyazı: “KUTLU DOĞUM HAFTASI”: HZ. PEYGAMBER SEVGİS

Başyazı: BİLGİSAYAR EĞİTİM İÇİN BİR FIRSAT MI? YOKSA TEHL

Başyazı: ÇOCUKLAR İÇİN DİN EĞİTİMİNİN LÜZUMU

 

 

Yeni Sayfa 1

   
   
E-Posta:
Şifre:
Beni Hatırla

Kaydol

Şifrem?

 

   Site İstatistikleri

   
  Bugünkü sayaç: 16
  Toplam sayaç: 1.182.161
  Toplam Doküman: 1063
  Üye Sayısı: 10097
   



Yeni Sayfa 1

duaistiyoruz@dinalemi.net

Tasarım-Hosting: Spark Bilişim